Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YÜK VE YOL

Resim
Hamalsan iki şey önemli oluyor senin için: Yük ve yol... Ancak sırtına aldığın yükle bu mesafeyi aşabilirsen,ücret mevzu bahis oluyor. Aksi olursa, cereme çekiyorsun!Bunu düşünüyordum. Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!.." Nitekim, çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!. .. "Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!. . "Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi" dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe.Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu,oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkl

Reklam Olduk Hepimiz

Modern ve modern sonrası çağda, insan hayatına ilişkin en önemli kavramlardan bir tanesi de “reklam” oldu biliyorsunuz. Hemen her sosyal bir temas ilişkisi içinde olduğumuz tüm ortamlarda reklamların bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek hedefinde bulunuyoruz. Bu kimi zaman “olumlu” bir durum olarak görünebiliyor. Zira öncesinde ücretli olan hizmetler bu reklamları kabullendiğiniz takdirde “ücretsiz” oluveriyor. Bunun yakın zamandaki örneği e-posta hizmeti veren şirketlerin hem rekabet hem de reklam kazancıyla öncesinde hayli pahalı olan hizmeti şimdi ücretsiz vermesi veya web alanı almak istediğinizde sitenizde görünecek olan reklamla birlikte hizmeti belirli sınırlar içinde ücretsiz alabilmeniz. Bilgi çağı adıyla anılan zaman insanın da kelimenin gerçek anlamıyla “kavram”laştığı bir zaman. Artık hemen hepimiz bir sanal kimlikle temsil edildiğimiz anlarda “yaşıyoruz”. Online oyunlar bir zamanlar bunun için tutulan bir örnekti ama şimdi Second Life türü, kapsamlı bir ya

ISS (internet Servis Sağlayıcılar) Reklam işine giriyor

Bir çok internet hizmet sağlayıcısı, belirli teknolojiler kullanarak, abonelerin online aktivitelerini izlemeye ve davranışlarına göre reklam dağıtmaya başladılar. İnternet Hizmet Sağlayıcıları bu süreçte, teknoloji satıcıları tarafından destekleniyor… Bu satıcıların çoğu, ismi duyulmamış firmalar: NebuAd, Phorm, FrontPorch, ve Project Rialto bunlardan bir kaçı… İnternet Hizmet Sağlayıcıları, ağlarında yüklü olan donanımlarla müşterilerinin web’de gezinme alışkanlıkları ile ilgili bilgi edinebiliyorlar. Daha sonra da bu bilgileri reklam hedefleme için kullanabiliyorlar. Bazı durumlarda, veriler elde edildikten sonra, reklam verenlere ya da ajanslara reklam satışı gerçekleştirilebiliyor. Şirketlerin en bilinirlerinden NebuAd, bir reklam ağı görevi görüyor. ValueClick gibi diğer ağlardan reklamları satın alıyorlar ve bunları reklam verenlere ve ajanslara hedefli reklam seçenekleri ile satıyorlar. Sonuçta elde edilen geliri de, hizmet sağlayıcı ortakları ile paylaşıyorlar. NebuAd’in CEO’s

Cancağazım...

Yeni başlangıçlar yapmak gerek cancağazım, her söze inanmamak her göze bakmamak gerek. Her insanı tanımamak, her heyecana açık olmamak gerek. Her bakışa aldanmamak, her dokunuşa uyanmamak gerek. Her insanın aynı olmadığını bilmek, her karakterin karakterden nasip almadığını unutmamak gerek. Her insanın farklılığını gözardı etmemek, her farklılığa açık olmak gerek. Her acıya hazır olmak, her mutlulukta sarhoş olmamak gerek. Yeni sevdalara açık olmak gerek cancağazım, her yeniliğin güzellik getirdiğine aldanmadan. Her kadının aynı olmadığını bilmek, her kadının farklı bir tad olduğunu kabullenmek gerek. Yeni başlangıçlar yapmak gerek cancağazım, her duruşa aldanmamak her vaade kanmamak gerek. Her mevsime göre giyinmek her karara göre farklı davranmak gerek. Herşeyi bilmek, ama herşeyin en doğrusunu merak etmek gerek. Her şarkıyı dinlememek gerek, her şiiri okumamak, her romanda kaybolmamak. Her kadına aşık olmamak, her dosta sırrını açmamak gerek. Her yemeği yememek, her can sıkıntısında

Doğayla Oynarsan, Doğa da Seninle Oynar!

Son zamanlarda Karadeniz bölgesinde meydana gelen yağmur ve sel felaketleri, insanın “Doğa ve doğaya uyum” konusunda ne kadar aciz kaldığını akıllara getirmiştir. Doğa, bir yandan kendi dengesini kurmaya çalışırken diğer yandan bu dengeyi bozmaya çalışan insanoğlunun basiretsizliği karşısında aciz kalmayıp nefretini acı bir şekilde kusmuştur. Pekâlâ! Nedir insanoğlunun bozmaya çalıştığı bu dengeler? Yeryüzü, kendi içinde iki etken gücün savaşımı ile şekillenmekte ve dengesini bu denk güçlerin birbirlerine olan rekabeti nedeniyle varlığını sürdürmektedir. Bu iki büyük etkenden birincisi “İç Hareketler’dir.” Depremler, tektonik hareketler ve volkanizma iç hareketler ordusunun en önemli savaşçılarıdır. Bunların amacı yeryüzünü yükseltili, engebeli ve çıkıntılı hale getirmektir. Hakeza bu hareketler sonucu dağlar, tepeler ve adalar oluşmaktadır. İç hareketlerin tek düşmanı olan “Dış Kuvvetler” ise bünyesinde güneş, hava, yağmur, rüzgâr, buzul, akarsu vs. gibi savaşçıları barındırır. Bu sav

Butun babalara tavsiyemdir :)

Kaç Kişiyiz,kendi İçimizde? Kaç Kişisiniz?

Her ne kadar Montaigne sevsem de, kendimden bahsediyor olmam, onun gibi olacağım anlamına gelmez. Çünkü o, "insanın kendisini anlatması 'övünmek' değil, kendini tanımlamasıdır" der. Bazen ikisi arasında gidip geliyorum. Kendimi yazdıkça, varlığımın nasıl bir hammaddeden vücut bulduğunu anlıyorum sanki. Bazen de 'acaba megolamanca bir bakış açısıyla mı yazıyorum' gibi düşünmüyor değilim. Daha ağırlıklısı, hiç bir zaman kendimi çözdüğümü ya da çözeceğimi de düşünmedim. İnsan o kadar karmaşık bir "bütün" ki, bazen kurduğum 'hayalleri' gerçek diye yine kendimizi kandrıyor da olabiliriz. Yalanlarım da, giderek 'gerçeklerim' halini alabiliyor. 'İyi bir insan', 'sevmek', 'aşk' ya da 'inandığım' başka bir kavramın, içinde neler olduğunu tespit etmek her geçen gün daha da zoruma gidiyor. Mevlananın; "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" sözünü düşündükçe, zorda olsa, bazen iki yüzlü davrand

Facebook ve Yalnızlığa Dair

Benim bu dünyada bir yerim olmadı, / Kuytu gövdemi saymazsak eğer. / Gövdem ki varla yok arası, / Hem varlığa, hem yokluğa değer… (M. Altıok) “Ben yoktum”, biliyorum. Ne tek başına ne de kalabalıktım sadece küçücüktüm. Devleşmiş ve hormonlu dünyanın ortasında bir yerde bir noktaydım. Internet üzerinden dünyanın tüm sokaklarını gezebilirdim. Büyüteci büyüttükçe bütünleşirdim dünyanın tüm çatılarıyla, sokaklarıyla… Ve sokaklarda dolaşan milyonlarca kara benekten bir tanesiydim. Kendi evimin çatısını bulunca tüylerim ürperirdi. İçinde ben olurdum. Beni gözetleyen ben işte böylesine tedirgin ederdi beni. Çünkü her şey etrafımda böylesine devleştikçe, beni sardıkça ve gözetledikçe küçülmek isterdim. Küçüldükçe güvende hissedebilmek için. Anne rahmine dönmek gibi ütopik ve içgüdüsel bir isteğim vardı. İsteğim; her şeyden ve herkesten uzak, bilinmez bir dünyam olmasıydı, kaçıp, sığınabileceğim bir korunak, imkânsızdı. Uydular, kameralar, kimlik numaraları, şifreler, virüsler, x-rayler… Ben bi

Korku Hakkında ! Korku nedir? Neden korkarız.! Korku Duygusu

Korku Nedir ? Korku, beynin yarattığı bir illüzyondur. Kişisel gelişim konularında örneğin NLP de uzmanlaşmak isteyen biri korkunun kaynağını bilir. Kaynağı bilinen bir davranışın üstesinden gelmek ise oldukça kolaydır. Korku illuzyonu Bütün davranışların temeli, beynin çalışma prensiplerine dayanır. Korkunun da bir prensibi vardır. Eğer bunu davranışlarımızda gözlemleme alışkanlığına kavuşturursak, sahip olduğumuz ya da olacağımız her türlü korku ve kaygının da üstesinden gelmiş oluruz. Bu alışkanlığa biz “farkındalık” ta diyebiliyoruz. Farkındalık, benim tabirimle duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır. Eğer farkındalık konusunda az çok bilgi sahibi iseniz, kendinizi tanıma konusunda, hiçbir zaman tam anlamıyla kendinizi tanıyamayacak olmanızın gerçekten ürkütücü olduğunu da anlamışsınızdır. Bu kendini bilme-tanıma-öğrenme ya da farkındalık denilen şey, siz ölene kadar devam eder. Kişisel gelişim konusunda sadece beynin çalışma prensiplerini bilm

Çözümler mi problemler mi?

"Çok fazla masrafımız var, tatile çıkamıyoruz, daha fazla para kazanmalıyız" demek yerine "Masrafımızı azaltalım, daha fazla para elimizde kalsın." demek. "Patronumla anlaşamıyorum, yeni bir iş bulmalıyım." demek yerine "Patronla anlaşmanın bir yolunu bulmalıyım." demek. "Bu ürün satılmıyor daha fazla reklam yapmalıyım" demek yerine "Ürünün satılmama nedenlerini ortadan kaldırmalıyım" demek. İnovasyon çoğu zaman karşımıza, problemlere yeni çözümler bulduğumuzda değil, problemleri ortadan kaldırdığımızda çıkıyor. "Çok fazla çöp(spam) mesaj alıyorum, gelen e-posta'ları iyi filtreleyen bir uygulama bulmalıyım" demek bir çözüm iken, "Sadece seçtiğim insanlardan mesaj alayım" demek, problemi ortadan kaldırmakla ilgili. Probleme çözüm bulmaya çalışmak yerine, problemi ortadan kaldırmaya odaklanmalıyız.

Marka ile tüketici ilişkisi aynı kalamaz

İngiltere başbakanı Gordon Brown'ın 'dış ilişkiler'le ilgili olarak Guardian'a söyledikleri (birebir tercüme değil): "Yıllar boyunca kapı komşularımızla nasıl yaşayacağımızı öğrenmeye çalışıyorduk, şimdi ise (İnternet sayesinde/yüzünden) tanımadığımız insanlarla nasıl yaşayacağımızı öğrenmemiz gerekiyor." "İnsanlar artık kıtalar arasında konuşup, ülkeler arası ittifak kurabiliyorlar. " "Bu tür bir bilgi akışı, ülkeler arası ilişkilerin yönetimi artık eskisi gibi olamaz, demek." Çarpıcı... Benzer şekilde, markaların, firmaların ve ünlülerin hayatı artık eskisi gibi kalamaz. Kalmayacak. Şimdiden yaşamaya başladığımız gelecek, sosyal medya sayesinde/yüzünden: •Bir markanın başarısı kendi başına yaptıkları ile değil, müşterileriyle, destekleyenleriyle birlikte yapabildikleriyle belirlenecek. •Firmalar, markalar veya ünlüler yanlış bir şey yapıp, sırf güçlü avukatları, güçlü bir medya güçleri var diye sıyrılıp hayatlarına eskisi gibi devam edeme

Yağmurlu Bir Gün

Yağmur yağıyor, dün geceden beri. Hani diyorum, tarlası olanlar, rahmet bekleyenler için, iyi oldu herhalde. Çok da emin değilim tabii. Bu güne dek, ne pamuk tarlası gördüm, ne de ırgatlık yaptım. Kulaktan dolma, solmuş bilgilerle fikir yürütüyorum kendimce. Sıcak yaz gecesinde, delice sevdalı olsam da yağmura, korktuğumun ayrımına varıyorum. Eyvah! diye feryat ediyor kalbim. Ya, daha günlerce böyle devam ederse yağmaya, susmak, durmak bilmezse... onlarca alt yapı (yapısızlık) kurbanı insan daha dökülecek sokaklara, evlerinden, mallarından olacaklar. Aklıma gelen bir özdeyişi, dilime tekerleme yapıyorum hemencecik. "Mal canın yongasıdır". Mal ... , canın...., yongasıdır...! Penceremden, İstanbul semalarına küskün bir bakış fırlatıyorum. Artık her durumda ve olayda ona kızmama alışmış görünüyor. Hatta alay bile ediyor sanırım. Bazen ona teşekkür etmemi bekliyor benden. Yazacak o kadar konuyu gizliyor ki günlüğünde. Garip bir uyumsuzlukla, uyum sağlamayı öğrendik birbirimize. K

Emre ile biraz müzük zamanı...

Emre Aydın – Bu Kez Anladım EMRE AYDIN & BU KEZ ANLADIM by ruyadeniz Emre Aydın – Kim Dokunduysa Sana Emre Aydin - Kim Dokunduysa Sana by Aluxton by Aluxton69 Emre Aydın – Git Emre aydin - git by sayit Emre Aydın – Belki Bir Gün Özlersin Emre Aydin - Belki Bir Gun by sayit Emre Aydin – Afili Yalnizlik Emre Aydin - Afili Yalnizlik by Aluxton by Aluxton69

Sorun Cozme teknigi...

INSANLAR VE SORUNLAR Sorun cozme yetenegi yoneticiliginin mihenk tasidir. Sorunlar yoneticinin isinin surekli bir parcasidir. O yalnizca dogru bir cozum bulma degil, insan faktorunu hesaba kattigi icin basarili olacak tek cozumu bulma gereksinimindedir. Ama ne yazik ki, insanlar bu konuyu sistematik bir yontem ile ele almadiklari icin genellikle gorevi iyi yerine getirememektedirler. Oysa boyle yontemler vardir ve gerekli beceriler edinmek isteyen yoneticiler bunlari etkili bir sekilde kullanabilirler. Hastalik olmasaydi doktorlara, suc olmasaydi polislere gereksinim duymayacagimiz gibi, is yasaminin gundelik malzemesi olan sorunlar olmasaydi yoneticilere de gerek olmazdi. Sefimizin guzel bir sozu vardi: " Simdiye kadar bir saticiydim; basarin kendi ozelliklerine bagliydi. Ama artik durum cok farkli, basarin baska insanlarin ozelliklerine bagli." Bu ogut cok ise yaradi. Sorunlara sistematik yaklasim icin sunlar gerekir: -Sorunu olan kisinin bakis acisindan sorunun nasil gorun

200 milyon kişiyi evinden edecek

Resim
BONN - Birleşmiş Milletler, araştırmacılar ve uluslararası yardım örgütleri, yapılan araştırmalar sonucunda varılan öngörüye göre iklim değişikliği nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalacak kişilerin sayısının her geçen gün artacağını belirtiyor. Bonn'da düzenlenen BM iklim konferansına katılan uluslararası yardım örgütleri temsilcileri ve iklim uzmanları, 2050 yılına kadar evlerini terk etmek zorunda kalacak kişi sayısının 200 milyona ulaşacağını dile getirdi. Almanya nüfusunun 2.5 katı olan bu rakamın zorunlu göçe tabi olmamaları için gerekli önlemlerin biran önce alınması gerektiği vurgulanan konferansta BM'nin yardım örgütü CARE'nin koordinatörü Charles Ehrhart, günümüzde insanların evlerinden ayrılma kararı alırken bunun temel gerekçeleri arasında iklim değişikliğinin doğurduğu nedenlerin giderek yükseldiğini kaydetti. (AA)