Kaç Kişiyiz,kendi İçimizde? Kaç Kişisiniz?

Her ne kadar Montaigne sevsem de, kendimden bahsediyor olmam, onun gibi olacağım anlamına gelmez. Çünkü o, "insanın kendisini anlatması 'övünmek' değil, kendini tanımlamasıdır" der. Bazen ikisi arasında gidip geliyorum.
Kendimi yazdıkça, varlığımın nasıl bir hammaddeden vücut bulduğunu anlıyorum sanki. Bazen de 'acaba megolamanca bir bakış açısıyla mı yazıyorum' gibi düşünmüyor değilim.

Daha ağırlıklısı, hiç bir zaman kendimi çözdüğümü ya da çözeceğimi de düşünmedim. İnsan o kadar karmaşık bir "bütün" ki, bazen kurduğum 'hayalleri' gerçek diye yine kendimizi kandrıyor da olabiliriz.
Yalanlarım da, giderek 'gerçeklerim' halini alabiliyor.

'İyi bir insan', 'sevmek', 'aşk' ya da 'inandığım' başka bir kavramın, içinde neler olduğunu tespit etmek her geçen gün daha da zoruma gidiyor.

Mevlananın; "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" sözünü düşündükçe, zorda olsa, bazen iki yüzlü davrandığımı söyleyebilirim.

Elbette ilah değildi Montaigne...
Bende öyle değilim...
Sende...
Hiç birimiz...

Ama içimizdeki gururu büyüttüğümüz de "ilahçık" kesilişimiz nereden geliyor o halde?!

Ne güzel!
Hepimiz bir diğerimize "internet yalanları" armagan ediyoruz sanki...
Biri melankoluk, diğeri romantik... Biri isyankar, diğeri akılcı... Sen şaşkın, ben felsefe kokuyor sanıyorum kendimi...

Diyorum ki, üstlendiğmiğimiz roller, gerçek hayattakilerle aynı mı, yoksa evrim süreci internette daha mı hızlı erişiyor.

Sanal zekamızı konuşturamadığımız noktada, sanal ortamlar bedenleri konuşturmaya başlamış olmalı dedim.
Yazamadıklarımızı, yapamadıklarımızı halt ettiklerimiz bir alanlar bütünü...

Kendimiz yerine, o an olmak istediğimiz yer...
Ben kimim sorusunu burada bir defa daha soruyorum...
Buralarda kalem oynatan "gerçek erkek" mi?
Yoksa, her sabah evinden çıkıp, işine giden, akşam toplantılarında grand tuvalet olmak durumunda kalan, hüsnü zanla yazdığı yazılarını, fantastik evrende kaybetmeye çalışan biri mi?...

Hangisi biz?
Bu mu?
Yoksa bu mu?

Hangisinde övdüm kendimi...
Hangisinde tanımladım...

Acaba diyorum yaşasaydı Motaigne, yalnızlığında yaşadıklarıyla, internette yazdıkları aynı olur muydu?

Kamera karşısına geçip mastürbasyon yapar mıydı?
Kız arkadaşından strepteaz yapmasını ister miydi?

"Topluma kültür yayma" elbisesini kuşanmış büyük adamlar; Onlar sanal dünyanın en uç noktasında, icindeki seks dürtüsünü, toplum içinde kısıtlamak yerine, sanal alemde "orta yere" döker miydi?


Gerçeklerle, "olmayan şeyleri istediğimiz gibi görme isteğimiz" hep varolacak galiba...
Belki de içimizdeki "düş dünyası", kurmak istedimiz coğrafyaya ulaşmak için çabalıyor. Gerçeğimiz, hayallerimizle savaşıyor!
Şimdi o soru gelsin bakalım?
HANGİSİ KAZANACAK?
Gerçek mi?
Hayaller mi?

Bir ihtimal daha var; arada kalmak...

Hayallerde düş kurarken, gerçekleri hala yaşıyor olmak...

Kişilik çatışması da bu olsa gerek!..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Biz hiç beceremedik Sevmeyi de Terketmeyi de”

Özgürlük mü Mutluluk mu ?