Özgürlük mü Mutluluk mu ?

Dün arkadaşımla tartıştığımız konu üzerinde birkaç birşey karalayasım geldi yine. Kendimde ve etrafımdaki diğer “genç” insanlarda gördüğüm en büyük yanılgılardan bir tanesi de özgürlük ve mutluluk kavramlarının karıştırılması. İnsanlar özgür olacaklarını düşündükleri kişiler ile veya o yerler ve konumlarda mutlu olacaklarını da düşünüyorlar. Ama işin aslına bakınca özgürlük, her daim genişletilebilir ve gayet göreceli bir durum.

Mesela, maaşlı, bordrolu, plaza ortamında, sabah 8 akşam 6 modunda çalışan insanlar için “home office” ve “open office” ortamlı çalışanlar, sürekli yurtdışı gezilerinde bulunanlar, müşterilerden devamlı organizasyon davetiyeleri alanlar, vs. vs. süper özgür çalışanlar olarak görülebiliyor. Ya da insanlar kendi işlerini yaptıkları zaman patron için çalışmaktan çok daha rahat ve özgür olabileceklerini düşünüyorlar. Aslında iş, özgürlükten çok mutlu olmaya bakıyor gibime geliyor. Sonuçta, kendi işini yapmanın sana mutluluk vereceğine inanıyorsan herşey tamam; ama sadece dışarıdan “öyle” gözüktüğü için, özgür bir yaşam (!) seçeneği sunduğu için veya kravat-takım yerine Lacoste ile takılma imkanı tanıdığı için değil.

Çünkü, insan, doğası gereği özgürlüğün sınırlarını sürekli olarak genişletebiliyor. Çok tipik bir örnek verecek olursam, lisede okuyan bir genç için, üniversiteyi istediği bir bölümde ve ailesinden uzakta okumak özgürlüğe atılan bir adımdır, üniversite başlangıcında yurt odalarından öğrenci evi hayatına geçmek sonraki özgürlük adımıdır. Hemen sonra, üniversite hayatını bitirip bir işe sap olup maddi gücünü kazanmak asıl özgürlük gibi gelir. Bu da sindirildikten sonra aslında Türkiye’den global arenaya zıplamak, yurtdışında çalışmak, okumak aktiviteleri gelir özgürlük adına. Bu da tamamen özgür olmak için yeterli olmamıştır. Artık nerede olursa olsun patron için çalışmak koymaktadır, kendi işi kurulmalıdır hemen. O zaman tamamen özgür olunacaktır. Bir yandan da tek bir insana bağlı olmak da özgürlüğü kısıtlamaktadır, farklı insanlar, farklı tatlar denenmelidir. Tüm bunlar oldurulduktan sonra toplum dayatmaları özgürlüğü kısıtlayıcı olarak belirir kişinin kafasında. Ve bu özgürlük arayışları sonsuza doğru gider…

Ama yeni yeni fark ediyorum ki insanın salt “özgürlük” gibi birşeyler aramasından ziyade, KENDİNİ mutlu hissettiği yöne doğru ilerlemesi gerekiyor. Diğerlerinde görüp özgürlük olarak nitelendirdiğimiz şeyler, belki de içine girdiğimizde kapanda hissedebileceğimiz şeyler olabilir. Çünkü, baktığımız zaman özgürlük denen şey de gayet popülerize edilmiş, bilinçaltına farklı modellerle yerleştirilmiş birşey. Yani sürekli olarak özgürlüğü çağrıştıran şeyler dışarıdan bize yükleniyor, kendi içimizden bulmaya çalışmıyoruz.

Demem o ki, gençlik yıllarını “özgürlük, daha fazla özgürlük” gibi içi diğerleri tarafından doldurulmuş birşeyi kovalamakla geçireceğimize, mutlu olduğumuz iş, partner, arkadaşlar, ortamlar, uğraşlar, zevkler için harcamak çok daha özgür hissettirecek bir yolmuş gibi duruyor.

Hiç sanmıyorum ki, önümde duran başarılı internet girişimcileri, işlerinde öncelikli olarak aranan kişiler, hayatın farklı alanlarında başarılara imza atmış insanlar, okumaya doymadığımız yazarlar, dinlemekten usanmadığımız müzisyenler, gezginler ve niceleri, bodoslama özgürlük arayışında olanlar olsun. Mutlu olarak özgürleşmeyi denemek kulağa çok daha hoş geliyor.

Edilgen değil etken olmak belki de bahsettiğim…En azından ben hayatımda bunu denemeye çalışıyorum, çalışacağım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Biz hiç beceremedik Sevmeyi de Terketmeyi de”