Kayıtlar

Ekim, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

My Bulgaria

My Bulgaria - Click here for the funniest movie of the week

SWOTumu Yapar Mısın?

“İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.” der Yunus Emre ve gerçek bilginin kendini bilmekten geçtiğini özetler. Bir başka büyük düşünür Sokrates de asırlar öncesi aynı gerçeğe ışık tutar ve “nosce te ipsum” yani “kendini bil” düşüncesini vurgular; öyle ki meşhur Delphoi tapınağı davetlilerini “gnothi seauton” (kendini bil) emrinin yazıldığı Apollon sunağı ile karşılar. Kendini bilmek neden bu kadar önemlidir? Düşünülen odur ki kendinden habersiz birey çevresinden de habersizdir. çevresinden habersiz birey bir şeyleri kaybetmeye mahkumdur ama habersiz olduğu için kaybettiği şeylerin de zamanında farkında ol(a)mayacaktır. İşletmelerin de bir birey ya da yaşayan bir organizma olarak tarif edildiğini duymuşsunuzdur. Bir birey olarak işletme için kendisinden ve çevresinden bihaber olma durumu yok olması ile aynı anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla işletmeler için kendini bilmek hayati önem taşımaktadır. çünkü işletmenin bulunduğu çevre bilinmeyenlerle doludur ve populasyon ekolojisinin

Özgürlük mü Mutluluk mu ?

Dün arkadaşımla tartıştığımız konu üzerinde birkaç birşey karalayasım geldi yine. Kendimde ve etrafımdaki diğer “genç” insanlarda gördüğüm en büyük yanılgılardan bir tanesi de özgürlük ve mutluluk kavramlarının karıştırılması. İnsanlar özgür olacaklarını düşündükleri kişiler ile veya o yerler ve konumlarda mutlu olacaklarını da düşünüyorlar. Ama işin aslına bakınca özgürlük, her daim genişletilebilir ve gayet göreceli bir durum. Mesela, maaşlı, bordrolu, plaza ortamında, sabah 8 akşam 6 modunda çalışan insanlar için “home office” ve “open office” ortamlı çalışanlar, sürekli yurtdışı gezilerinde bulunanlar, müşterilerden devamlı organizasyon davetiyeleri alanlar, vs. vs. süper özgür çalışanlar olarak görülebiliyor. Ya da insanlar kendi işlerini yaptıkları zaman patron için çalışmaktan çok daha rahat ve özgür olabileceklerini düşünüyorlar. Aslında iş, özgürlükten çok mutlu olmaya bakıyor gibime geliyor. Sonuçta, kendi işini yapmanın sana mutluluk vereceğine inanıyorsan herşey tamam; ama

Krizle bir ülke battı

Global kredi krizinin son kurbanı bir ülke oldu. Birleşmiş Milletler’in (BM) refah seviyesi en yüksek ülkeler listesinde ilk sırada yer alan İzlanda, batma noktasına geldi. Başbakan Haarde, “Borçlarımızı ödeyememe sorunuyla karşı karşıyayız. Bankacılık sistemi çökme noktasında” derken halk makarna ve yağ stoklamaya başladı Hergün dev bir bankanın battığı haberleri gelirken global krizin son kurbanı bir ülke oldu. Birleşmiş Milletler’in (BM) refah seviyesi en yüksek ülkeler listesinde ilk sırada yer alan İzlanda, dış borçlarını ödeyemeyecek duruma geldi. Başbakan Geir H. Haarde’ın söylediği şu sözler ise İzlanda’nın içine düştüğü durumu gözler önüne serdi: “Ulus olarak, ekonominin çökme riskiyle karşı karşıyayız. Borçlarımızı ödeyememe sorunuyla karşı karşıyayız. Bankacılık sistemi çökme noktasında.” Ne ülkenin üçüncü büyük bankası Glitnir’in ne de ülkenin ikinci büyük bankası olan Landsbanki’nın devletleştirilmesi tansiyonu düşürmeye yetmedi. Bankacılık sektöründeki deprem halkı da der

Durduramıyorlar!

Artık paketler de borsaları kurtarmıyor. Düşüşler İngiltere, Fransa ve Almanya'da yüzde 7-9 arasında. ABD'de dün 800 puan düşen Dow, kapanışa doğru toparlandı ancak yine de Ekim 2004'ten beri ilk kez 10 bin puanın altında günü kapattı.. Hükümetler, küresel mali krizi durdurmak için hazırladığı kurtarma paketleri borsalardaki kan kaybını durduramıyor. Dün Avrupa, Uzakdoğu ve ABD borsaları tarihlerinin en kötü günlerinden birini daha yaşadı. Rusya, borsasındaki yüzde 17'lik düşüşün ardından işlemlerine ara verdi. Avrupa'nın önemli borsaları yüzde 7-9 arasında kan kaybetti Dow ise ağır yaralı. Endeks Ekim 2004'ten beri ilk kez 10 bin puanın altına indi. Artık pazartesi günleri borsaların kâbus gördüğü günler olmaya başladı. Sabah saatlerinde Avrupa borsaları düşüşle açıldı ve gün sonuna gelindiğinde değer kayıpları İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde yüzde 7-9 arasında oluştu. EN KÖTÜ PERFORMANS Geçen pazartesi (29 Eylül) 777.68 puan düşerek günlük bazda t

Performans Yönetimi ve Değerlendirmesi

Bence! Performans yönetimi göreceli bir kavram olduğu ve dolayısıyla yöntemi kurumların kendi politikalarıyla belirlendiği için bu konuya pek bulaşmak istemiyorum. Bu, bir yoğurt yeme meselesidir. Ancak! Ucundan kıyısından da olsa değerlendirme konusuna değinmeden geçemeyeceğim. Bilineceği üzere şirket kültürü, hedeflerin layıkıyla vurulabilmesi bakımından fevkalade bir göstergedir. çalışanların, çalıştıranların söyledikleri ve istediklerini nasıl algıladıkları ile ölçülür. Bundan yaklaşık yirmi beş yıl kadar önce ABD ‘deki bir enstitünün, dünya çapında dört yıl süren bir anket çalışması yaptığını, o zamanlar bir dergiden izlemiştim. Konu, “çalışanları, yaptıkları işte en çok ne motive eder” sorgusuydu. Dört yıllık anket sonuçları harmanlanmış, önem sırasına göre ilk on faktör belirlenmişti. Yanlış hatılamıyorsam, para beşinci sırada yeralıyordu. O zamanlar daha çok genç olduğum için bu sıralamanın anlamını açık seçik algılayamamıştım ama şimdiki gözlüğümle baktığımda ufuklar daha net.

Çalışan Memnuniyeti Bulaşıcıdır !!!

Servis onları sabahın köründe almış, tam bir saatleri deli eden bir trafikte yolda geçmiş. Uykusuzlar, keyifsizler, yorgunlar, umutsuzlar, mutsuzlar. Kahvaltı etmek üzere bir araya geldiklerinde şikayetleri çalışma saatlerinin neden daha iyi planlanmadığından başlıyor; yolda kaybedilen zaman, erken kalkmanın zorlukları, Cumartesi çalışmanın ne berbat bir şey olduğu, çalışmaktan özel hayatlarına vakit ayıramadıkları, üstüne üstlük sürekli mesaiye kaldıkları, aldıkları ücretin çok az olduğu, yöneticilerinin ne kadar anlayışsız olduğu, hiçbirşeyin değişmediği ve değişmeyeceği yönünde devam ediyor. İstisnasız her sabah, yeni bir şey konuşuyormuş gibi aynı şikayetleri tekrarlıyorlar. Belki de bir terapi gibi geliyor bu onlara ama, mutsuzlar. Yaptıkları işten keyif almıyorlar, hedefleri kalmamış, takdir görmüyorlar, Pazartesiden şanslı olanları Cumanın, olmayanları Cumartesinin hayalini kuruyor. Mutsuzlar, hem de nasıl. çalışanlar mutsuz ve en kötüsü çalışan memnuniyetsizliği bulaşıcı! çözem

Önce çalışan memnuniyeti...

Müşterilerimizi memnun etmemiz daha uzun soluklu ve başarılı bir firma olabilmek için çok önemli. Müşterilerin isteklerini, davranışlarını anlamalı ve bunlara uygun bir yönetim anlayışı belirlemeliyiz. Ancak, müşteri memnuniyetine odaklanmışken çalışanlarımızın memnuniyetine de aynı önemi göstermezsek müşteri memnuniyeti için yaptığımız tüm yatırımları da sokağa atıyoruz demektir. Organizasyon yapımız, ürünlerimiz ya da müşteriye hizmet vermek için kurduğumuz sistemler ne kadar başarılı olursa olsun müşteri ile teması kuran ve firmamız hakkında verilen karara etki eden en önemli unsur hala çalışanlarımız. çalışanların memnuniyetine gereken önemi vermediğimizde bakın neler oluyor : “önemli bir sipariş için teklif almak isteyen bir müşteri öncelikle sekreteriniz ile görüşüyor. Sekreterinizin çok sert yöneticisinden korkarak çalan telefona bakmak yerine yöneticisinin telefonunu bağlamaya öncelik vermesi sonucu teklif almak isteyen müşteri sizinle konuşamıyor bile..” “Ya da kötü yapılanmış

Küçük k Büyük K Paradigması

Kalite kavramı hayatımızın her aşamasında karşımıza çıkan; kendisinden kaçamayacağımız bir kavram... Her yerde kalite kalite kalite; kaliteli bir kıyafet, kaliteli hizmet, kaliteli iş, kaliteli yaşam ve böyle uzayıp giden binlerce kaliteli söz öbekleri. Kalite kavramıyla başlayan büyük değişimler bugün kalite anlayışında da bir takım değişiklikler yaptı. Kalitenin babası sayılan Joseph M. Juran kaliteyle ilgili olarak bir paradigmadan bahsetmiştir “Küçük k büyük K paradigması” Bu paradigmaya göre küçük k müşteriden yoksun olan kalite konularını içermektedir ki bu daha çok kalitenin şirket içi kurallara uyulması olarak algılandığı durumlar için söylenmiştir. Büyük K ise kaliteyi ele alırken sadece şirket içi kurallarına, standartlarına uygunluğu değil; gelişen, küreselleşen dünyada müşteri gereksinimlerinin karşılanmasını da içermektedir. Bugün büyük K’yı önemsemeden küçük k’ya odaklanmak maalesef kendini tekrar etmekten; kendi etrafında dönmekten başka bir işe yaramamaktadır. Oysa kali

Anketörlük geçici iş değil meslek

Pek çoğumuzun öğrencilik hayatında yaptığı anektörlük hiç de kolay bir iş değil. Anket yapmak uğruna dayak yiyenler, kapı dışarı edilenler, hatta girdikleri zengin semtlerde huzuru bozdukları gerekçesiyle karakolluk olanlar bile var. Geçen ay Araştırmacılar Derneği İçişleri Bakanlığı’na bir mektup göndererek anketörlerin boşu boşuna karakollarda sorgulanmamalarını istedi. Yetişmiş elemanlar bu nedenle meslekten soğuyorlardı derneğe göre. Kamuoyu araştırması yapan şirketler için bu çok önemli bir sorun. Artık anketörlerini elde tutmak için onları kadroya alıyor, sosyal aktivitelerle memnun etmeye çalışıyorlar.Anketörlük Türkiye’de yapılması en zor işlerden biri. Halkın bu konudaki bilinçsizliği işe başlayanları kısa sürede pes etiriyor. Çalışanların moralini en çok bozan da, kapılardaki "Buraya pazarlamacı, anketör, dilenci giremez" yazıları. Araştırmacılar Derneği Başkanı ve Millward Brown Genel Müdürü Betül Khan, "Türkiye’de satış noktası panelleri, ev içi tüketim panel

Çalışanlarınızı Şirketinize Aşık Edin !

Aslında bütün yöneticilerin derdi aynı. Eğitimde, toplantılarda yöneticiler hep aynı şeylerden şikayet ediyorlar : “Ben bu şirketin yöneticisi olarak çalışanlara pek çok fırsat sunuyorum ancak onlar istekli çalışmıyorlar, ellerini taşın altına koymuyorlar, fedakarlık yapmıyorlar!” *** Hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklemek bence bir lidere yakışan bir tavır değil. Bana benzer şikayetlerini söyleyen tüm yöneticilere diyorum ki : “Demek ki aslında yapmanız gerekenleri tam olarak yapamıyormuşsunuz” Bir yöneticinin çalışanın mutluluğu için bir şeyler yapmaya çalışması çok güzel bir davranış. Ancak, başka firmaların yaptıklarını taklit ederek kendi çalışanlarınızı memnun etmeye çalışmak etkili bir davranış değil. önemli olan sizin firma kültürünüze uygun, sizin çalışanlarınızı memnun edecek, onları şirkete bağlayacak araçları kullanmak. Bunun için çalışanlarınızı iyi tanımanız gerekiyor. Her şirket için farklı yöntemler geliştirilmeli. Bunları yaparken de çalışanların psik