Paçavra Şehir

Paçavra bir şehrin, insana muhtaç sokaklarında laf olsun diye dolaşıyorum. Sağımda ve solumda, biçimsiz evlerin soğuk yüzlü duvarları, ayaklarımın altında ise ezilmenin verdiği utancı kaldıramamış, kaldırım taşları. Kimbilir kaç midesi bozuk kişinin kusmalarını kaldırmış, yada kaç ağzı bozuğun tükürmelerine muhatap kalmış. Yol kenarını hiç sormayın, bıkmış usanmış. Üzerine bırakılan tüm pislikleri, dayanamayıp tertemiz bir yağmura havale ederek, aşağı tarafta ki mazgala bırakmış...

Duvarlar biraz eğilmiş, biraz yamulmuşlar. Köşeler incelmiş, kendilerini yer yer köşebentlere bırakmışlar. Yanlarına giderken sanki geri geri kaçıyorlar, abartmıyorum sanki 'püf' deseniz yıkılacaklar. Çok görmemek lazım, belki bir çok ayrılığın şahidi olmuşlar, belki de bir gece vakti yanlarına bırakılan bir bebekle beraber, sabaha kadar haykırmışlar...

Buruşmuş yaprakların teminatını, gölgesi bozuk ağaçlar ödemiş. Hafifçe bedeninden ayırarak, topluca rüzgara emanet etmiş. Etrafta ne bir kedi var nede bir köpek. Hepsi farklı bir kuytu köşede, insanları görmemek için yuva bulup içine sinmiş. Yıldızlar bile karanlık bulutlara sevdalanıp arkalarından gitmiş. Mutluluk ve dürüstlük sanki küsmüş bizlere, sahilden denize atlayıp, buraları kaderine terketmiş. Ortalık o kadar buğulu, o kadar kötü kokulu ve öylesine ağır karanlık ki, sanki tüm iyi şeyler yer yarılmışta yerin içine girmiş...

.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Biz hiç beceremedik Sevmeyi de Terketmeyi de”

Özgürlük mü Mutluluk mu ?