Aranızda Günahsız Olan, Ona İlk Taşı Atsın!

Kurtarıcılar çekip gitmeli hayatımızdan bıktım kendimi yaralı bir serçe gibi sırtımda taşımaktan.. Tam da bu noktada “canınız cehenneme” ! diye bağırmak geliyor içimden.. Herkese değil her keseye uygun olmalı cümlelerim, büyük düşünüp küçük harflerle yazıyorum sadece… Bunu görmeli eleştiriyi çatal dillerinde hayasızlığa dönüştüren yeni yetme,üçüncü hamur kağıt müsvedde şairler!

Sert sessiz harflerle donatılmış bir yalnızlıkla elimde hiç kullanılmamış kelimeler vardı.

“Habil'den bu yana kan kaybeden kimliğimizin kenarlarına düşülmüş notları toparlayıp yazıyorum duruşumuzun şeceresini saman kağıtlara.”

Sert sessiz harflerle susuyorum bu kez...

Şimdi bakın sayın baylar bardağın yarısı dolu yarısı rüya...

Anlatıcı olarak sözü en ince yerinde yakalamak benim görevim,kayıp kelimeler, eksik dizeler hep bir telaşla geliyor dilime...

Şu an kendini nisan sayan bir hazirandayım... hayatımdaki yitiklikleri sıralıyorum başucuma ,önce benliğimden aşırılan umutları koyuyorum ilk sıraya, daha çok şey var sıralanacak ama korkuyorum bir bir sıralamaktan...

Sonra yabanıl düşlerde çocukluğum girdi sıraya, çemberim, futbol topum, Eskimo satan Hasan Amca. Sanayiden birileri...

Her şey bir rüya gibi sokuluyor düşlerime, uyanıkken rüya görmek korkutuyor beni…
Sonra bir sürü kitap, önce: “pastoral bir senfoni”yle açılıyor perde “dar kapı” yol veriyor bana ”kendini devrimci yetiştirmek” istiyor çocuk, “dine karşı din”le cevaplamak gerek bu “ideolocya örgüsü” nü,”gün doğmadan” “doğunun yedinci oğlu”yla “çıkış yolu” arıyoruz. “ diriliş neslinin amentüsü” nü sıkıştırıp koltuk altımıza “bu ülke” nin mağaradakiler”ine bakıyoruz “ bir dünyanın eşiğinde “kırk ambar” var açılacak...

“Toparlanın gitmiyoruz” diyor şairin biri, sonra “bilinç bile ilginç” diyoruz. Bu süreçte bir Yusuf masalı”na tutunuyoruz. “ Cuma mektupları” geliyor durmadan “erbain” ile anlıyoruz “faydasız yazıları” “bakanlar ve görenler” farklı insanlar...

Anlatıcı olarak susmak yakışmaz, unutmak istediklerim var hatırlamaya değer görmediğim bir sürü ayrıntı...çiçeklere su vermek,çayı demlemek.daha çok susmak,daha az söylemek, bunlara da teferruat deniyor ama ben buralarda bunlarla kalmak istiyorum yani nostaljik bir hava estirmek hatta hep nostalji solumak...

Şimdi nedir bizi bunca karmaşa içinde atıl bırakan yılgınlık?

“Yılgınlıktan ilenen dilekçede mührüm yok
Kavgadan yüz geri eden teskeremi ben yaktım”

Kurtarıcılar çekip gitmiyor hayatımızdan, bütün iğrençliklerini üzerimize kusmaya devam ediyor hayat… En hayta yanlarımı alıp çıkınıma bir süre yorgunluğumu giderme fikrindeyim. Kitaplarımı alsam yanıma yine olmayacak...Kitap ve demli çay olmadan hücrelerim herhangi bir atraksiyona vize vermiyor, “düşüncelerim sancıyor” desem Türk dil kurumuna inat bir Türkçeyle bir cümle daha var ederim korkusu taşıyor beni.
Şairliğimi yani en esmer duygularımı alıyorum yanıma, bir süre dut yemiş bülbül makamında susarsam beni rahatsız etmeyin lütfen, cep telefonu kullanmadığımı da belirteyim. Yani herhangi bir iletişim ucubesiyle beni aramayın. Ben şimdi yalınayak bir duyguyla kendimi, kentimin ücralarına atıyorum, kurtarıcılar çekip gidince döneceğim, sakallarım uzayacak belki saçlarım uzayacak...

Çünkü biliyorum ki hiçbirimiz bir aşkı hak etmedik!..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Biz hiç beceremedik Sevmeyi de Terketmeyi de”

Özgürlük mü Mutluluk mu ?