Bayıldım bu şarkıya tek kelimeyle.. Öyle çok sevdim ki bağıra bağıra eşlik ediyorum.. Bıkana kadar da dinleyeceğim muhtemelen ama sözler falan içine müthiş çekti beni Sözlerini de eklemek istiyorum ki bir de siz bakın: Ah ne zormuş bitsin demek Hala severken seni Dudaklarını öpmemek Bir yabancı gibi Bilirsin ayrılık konusunda İyi değiliz ikimiz de Bir kıvılcım yeterdi her zaman Koşup geri dönmemize Değmesin ellerimiz Buluşmasın bu gözler Yine erir gideriz Unutulur yeminler Biz hiç beceremedik Sevmeyi de terk etmeyi de Aşk kokan dudakların Karşısında direnmeyi de Biz hiç beceremedik Sevmeyi de terk etmeyi de Aşk dolu mısraların Karşısında direnmeyi de İşte bir kez daha Durup karşında Belki de son defa Soruyorum sana Bitti mi hikayemiz? Bu ne biçim son böyle? Değmez miydi sevgimiz Savaşıp direnmeye? Biz hiç beceremedik Sevmeyi de terk etmeyi de Kendimize sahip çıkıp Dünyayla yüzleşmeyi de Biz hiç beceremedik Sevmeyi de terk etmeyi de Koktuğumuz o gözlerin Karşısında direnmeyi de Bitmesin
Dün arkadaşımla tartıştığımız konu üzerinde birkaç birşey karalayasım geldi yine. Kendimde ve etrafımdaki diğer “genç” insanlarda gördüğüm en büyük yanılgılardan bir tanesi de özgürlük ve mutluluk kavramlarının karıştırılması. İnsanlar özgür olacaklarını düşündükleri kişiler ile veya o yerler ve konumlarda mutlu olacaklarını da düşünüyorlar. Ama işin aslına bakınca özgürlük, her daim genişletilebilir ve gayet göreceli bir durum. Mesela, maaşlı, bordrolu, plaza ortamında, sabah 8 akşam 6 modunda çalışan insanlar için “home office” ve “open office” ortamlı çalışanlar, sürekli yurtdışı gezilerinde bulunanlar, müşterilerden devamlı organizasyon davetiyeleri alanlar, vs. vs. süper özgür çalışanlar olarak görülebiliyor. Ya da insanlar kendi işlerini yaptıkları zaman patron için çalışmaktan çok daha rahat ve özgür olabileceklerini düşünüyorlar. Aslında iş, özgürlükten çok mutlu olmaya bakıyor gibime geliyor. Sonuçta, kendi işini yapmanın sana mutluluk vereceğine inanıyorsan herşey tamam; ama
Yorumlar