10 yıl sonra AB'ye tam üyeyiz

Türkiye’nin nicedir 10 yıl sonra AB’deyiz sözleri artık yeni nesiller için de tanıdık olacak. Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu komiser Oli Rehn 10-15 yıl içerisinde Türkiye’nin AB’ye üye olduğunu beklediğini söylemiş.
Bu sözler ne kadar tanıdık öyle değil mi?
Biz de bu sözlerle büyüdük… Şimdi yeni yeni kendini bilmeye başlayanlar da… Türkiye’nin AB süreci gerçekten de göz yaşartıcı bir süratle ilerliyor. En son 2015 olan tam üyelik hedefi, bu süre de faize tabi olduğundan şimdi 2018 en erken olacak şekilde modifiye edildi. Tıpkı daha önce de olduğu gibi.
Bizim AB sürecimiz “toplama arabalar gibi”… Yamama, yapıştırma modeliyle Türkiye’yi AB’ye sokmaya çalışan hükümetler, ilk etapta bu heyecan ile halkı oyalayıp güzelce koltuklarına yerleşince, AB sürecinin kolay bir süreç olmadığına ikna oluyorlar ve süreç bir anda durma noktasına geliveriyor. Nedense bu hep sonradan anlaşılıyor. Zaten Türkiye içerisinde de her daim AB karşıtı ve biz bize yeteriz anlayışında geniş bir taban olduğundan da burada kısılıp kalmak hiç de zor olmuyor.
İnsan hakları yönünden Türkiye’deki engelleri kaldırmak, düşünce üreten insanları rahat bırakmak, örgütlü mücadelenin önünü açmak, statükoyu kırmak, siyaseti kendi yandaşlarına rant üretim merkezi olmaktan çıkarmak, çevreye duyarlı, dünyayı tanıyan bir nesil yetiştirmek çok zorumuza gidiyor. Daha önceki iktidarlardan kalan pek çok kalıbı alıp onun içerisine girip siyaset yapmak ise Türkiye gibi “gelişmekte olan ülkeler” için bire bir.
Hala fırsatlar var !
Bütün bu alışkanlıklarımıza rağmen önümüzde büyük bir fırsat var. O da bilişim ekonomisi, yeni ekonomi denilen fırsat. Sanayi ve finans sektörlerinin dünyada tümden zarara geçtiği bir dönemde teknolojinin yarattığı facebook gibi, yahoo gibi youtube gibi google gibi nice örnekler var. Arkalarında iyi fikir, iyi bir teknoloji alt yapısı ve yazılım var. Bu şirketler milyarlarca dolar kazanç elde ediyorlar.
Bilgi ekonomisini doğru kullanmanın buna hamle yapmanın daha fazla gecikmeden yapılması gereken en temel hareket olduğu ortada.
Yazılım firmalarına fırsat vererek, Türkiye’deki yaratıcı gençliği kaynaklarla buluşturarak çok farklı bir fırsatı yakalamamız an meselesi olabilir.
Bir kurtuluş reçetesine ihtiyacımız yok. Bu konuda bir stratejiye ihtiyacımız var.
Bunun için zaman kaybetmemeliyiz.
Dilimizde tüy bitse de bu tren bizim trenimiz. Biz kendi trenimizi kaçırmayalım. Genç nüfusumuzu en iyi değerlendirebileceğimiz bu iş alanı için kendimizi vakit kaybetmeden ikna edelim. Bu fırsatı kovalamak bile bizim için hala güzel bir hayal. Benim için AB üyeliğinden daha heyecan verici açıkçası.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Biz hiç beceremedik Sevmeyi de Terketmeyi de”

Özgürlük mü Mutluluk mu ?