Peki Bugünün Şirketleri Çalışandan Ne Bekliyor?

Bizler çalıştığımız ortamların daha yaratıcı, daha özgür, daha pozitif olmasını ve bize daha çok yetki verilmesini istiyoruz.

Peki, çalışanlar olarak biz böyle bir ortamı hak ediyor muyuz? Bunları hak etmek için bizim hangi davranışları sergilememiz, hangi sorumlulukları üstlenmemiz gerekiyor?
Üretim ilişkilerinin değişmesi, işletmelerde ihtiyaç duyulan insan profilini de değiştiriyor. Sanayi toplumunun gereği olan yapılar ortadan kalkarken bürokratik organizasyonların talep ettiği insan tipi de her geçen gün azalıyor.

Peki, bizler birer çalışan olarak, içinde yaşadığımız zamanın şirketlerine uyum sağlayacak bir zihin yapısına sahip miyiz? Bizim davranışlarımız bu çağa uygun mu? Değiştirmemiz gereken taraflarımız var mı?

Sanayi sonrası toplumunun iş ilişkileri eskiye kıyasla çok farklı. İçinde yaşadığımız dönemin getirdiği koşullar, çalışanların şirketle olan ilişkilerini derinden etkiliyor ve değiştiriyor. İçinde yaşadığımız dönemin kendine özgü koşulları var:

• Değişim çok hızlı,
• Belirsizlik artıyor,
• Cep telefonu/internet teknolojileri sayesinde artık kimse bir mekana bağlı kalmak zorunda değil,
• İş-özel hayat ayrımı giderek bulanıklaşıyor, hatta iç içe geçiyor,
• İş hayatı her açıdan giderek daha az formel, iletişim ise senli/benli yaşanan bir samimiyete doğru gidiyor,
• Şirketlerde en üst yönetici ile en alttaki çalışan arasındaki kademeler azalıyor,
• Şirket içinde ve dışında bilgi, inanılmaz bir süratle akıyor,
• İş ortamındaki kontrol esniyor, hatta çoğu zaman işi yapanın yaptığı işi başka kimsenin kendisinden daha iyi bilmesinden ötürü, onu kimse kontrol bile edemiyor.
Değişen koşullar, çalışanların da kendilerini bu değişime uydurmalarını gerektiriyor.

Drucker’ın dediği gibi belki de tarihte ilk defa bir şirket bir adaya şu soruyu sormak ile karşı karşıya kalıyor: “Siz bizim şirketimize ne gibi bir katkı yapabilirsiniz?” Kulağa garip geliyor ama bundan sonra hepimizin daha sık duyacağı bir sorudur bu. Tarihte ilk defa çalışanların katkısı şirket tarafından değil kendileri tarafından tanımlanır hale geldi. Her geçen gün bu denge çalışanın daha baskın olacağı bir yöne doğru gidiyor.

Bu koşullar altında, çalışanın yapması gerekenler de değişiyor. Bir çalışan olarak,

• Kendi iş tariflerinizi yazıp şirkete yapacağınız katkıyı anlatabiliyor musunuz?
• Artık hepimiz daha çok çalışmak zorundayız. Siz de buna hazır mısınız? Eskiye kıyasla daha fazla işi, daha hızlı ve daha iyi yapmaya hazır mısınız?
• Şirketin hedefini anlayıp, kendi katkınızın ve rolünüzün ne olacağını saptayıp, size kimsenin talimat vermesini beklemeden inisiyatif alabiliyor musunuz? Buna hazır mısınız? Kendinizin patronu olabilir misiniz?
• Çalıştığınız şirketteki matris yapısı nedeniyle, birden fazla kişiye bağlı çalışmak zorundasınız. Yani bir değil birçok patronunuz olacak. Bu durumu gönülden kabul etmeye, bu ilişkileri stres yapmadan bir dengede tutarak yürütmeye hazır mısınız?
• Eskiye kıyasla daha senli-benli, biçimsel olarak daha rahat, iş giysilerinin de buna göre değiştiği bir ortamda çalışacaksınız. Ancak bu rahatlık şekilsel olmayan yeni “ciddiyetler” gerektirecek. Buna uyum gösterebilir misiniz?
• Biçimsel unsurların giderek esnediği bu iş ortamında yapacağınız iş sizden eskiye kıyasla kendinizi çok daha fazla işe vermenizi gerektirecek. Her geçen gün artan rekabet, şirketlerin çalışanlardan daha fazlasını talep etmelerini gerektirecek. Daha çok çalışmaya, daha çok sorumluluk almaya hazır mısınız? Birden fazla fonksiyon üstlenmeye hazır mısınız?
• Çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra şirketinizin yapısı yeniden organize olacak. Sizin başka bir bölümde, başka bir işi yapmanız gerekecek. Şirketiniz sürekli yeniden organize olarak değişime ayak uydurmaya çalışacak ve sizden de gereğini isteyecek. Buna hazır mısınız?
• Bundan böyle özel hayatınızın ve iş hayatınızın sınırları net olarak tanımlanamayacak. Bir akşam yemeğinde ya da hafta sonunda çok önemli bir konuda sizin katkınız istenebilecek. Buna gönülden zaman ayırmaya, bunu doğal karşılamaya hazır mısınız?
• İçinde yaşadığımız zamanda şirketlerin en çok pozitif tavır içinde olan çalışana ihtiyaç duyduğuna ve sizden her koşulda olumlu tavır ve davranışlar bekleneceğini ve hiçbir zaman etrafa olumsuz bir elektrik vermemeniz gerektiğini biliyor musunuz?
• Her şeyden önemlisi, yapacağınız işlerin, üstleneceğiniz sorumlulukların hesabını vermeye hazır mısınız?

İçinde yaşadığımız dönem şirketler için zor olduğu kadar çalışanlar için de zordur. Bundan doğal ne olabilir ki?

Eskiden çok ciddi görünen ama özünde son derece gayri-ciddi işlerin yapıldığı şirketlerin yerini, artık gerek davranış biçimleri, kılık kıyafet, çalışma ortamları ve kurumsal kültürleriyle çok daha az ciddi görünen ama eskiye kıyasla çok daha ciddi işlerin yapıldığı şirketler aldı.

Bugünün şirketlerine en uygun insanlar, T harfiyle tarif edilen insanlardır.

Bu insanlar aynen T harfinin yere saplanan gövdesi gibi “kendi alanlarında derinlemesine bilgi ve uzmanlıkları olan; ama aynı zamanda da T harfinin kolları gibi geniş bir alanda “bilgi ve fikir sahibi” olan, merakları gelişkin, birden çok hobileri olan, yaşamı seven, çalışmak kadar eğlenmeyi bilen insanlardır.

Bugünün sorunlara çözüm üretebilenler, en çok T Model insanlar arasından çıkıyor.

Her birimizin kendi uzmanlık alanlarımızdaki bilgi ve becerileri geliştirmemiz kadar yeni şeyler öğrenmemizi de çok önemsiyorum.

Bu sebeple hayatı âdeta bitmez bir “öğrencilik” gibi yaşayan insanlara müthiş bir saygı duyuyorum.

T Model insanlar, zamanlarını etkin kullanabilen insanlar. Geniş ilgi alanları sayesinde çok farklı insanlarla diyalog ve dil birliği kurabiliyorlar. Farklı alanlarda edindikleri bilgi, deneyim ve izlenimleri, kendi alanlarına aktararak sıradan bir çalışana göre çok daha yaratıcı ve yenilikçi olabiliyorlar.

Richard Florida’nın dediği gibi yaratıcı, üretken ve dinamik insanlar, çevrelerine yaydıkları pozitif enerji ile kendileri gibi yetenekli insanları da bulundukları yere çekiyorlar.

T model insanların özellikleri potansiyel olarak hepimizde mevcuttur.

Kendimizi geliştirmenin sadece iş hayatımızı değil, sosyal ve özel hayatlarımızı da zenginleştireceğini düşünüyorum.

Kendimizi geliştirme sorumluğumuz var. Bunun bilincinde olmamız lazım. Çalıştığımız ortamlardan istediğimiz özerkliği, özgürlüğü, imkanları ve konforu alabilmemiz için hem kendimizi geliştirmemiz hem de bugünün şirketlerinin bizden istediği (yukarıda anlatmaya çalıştığım) davranışları sergilememiz lazım.

Bunların hepsini, hatta fazlasını yapabiliriz. Yeter ki bakış açımızı buna göre şekillendirelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Biz hiç beceremedik Sevmeyi de Terketmeyi de”

Özgürlük mü Mutluluk mu ?