Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mutluluğun fotoğrafı ...

Resim
Bir kuru ekmeğe muhtaç insanlar vardır ya hani, sadece karnım doysun başka birşey istemiyorum diyerek her ağzına götürdüğü kuru ekmek için bile şükreden o temiz insanlar... Mutluluğu başka yerde arama, mutluluk aslında elinin altında....! Sen yeterki kıymet bil.. İnsan üstüne değil, altındakilere bakıp her zaman şükretmeyi bilmeli.. Televizyonlarda ve renki basında yaşamları görüp ''Bizimki de hayat mı be?!!!..'' demeden önce bu fotoğrafa bakın diyorum..." ve şu güzel cümleleri yazıyorum .. Asalet Boyda değil , Soyda olmalı. ! İncelik Belde değil , Dilde Olmalı..! Doğruluk Sözde değil , Özde Olmalı...! Güzellik Yüzde değil , Yürekte Olmalı...! .

Zaman Sen Yalansın

Demir kapılar arkasına sakla beni zaman. Karanlık kuyuları içime doldur. Bütün ağaçlarımı kurtlar kemirmiş, toprak sıvalarım unufak. Son vaktinde bir bağdadiyim çöktü çökecek. Tabak taşları çizgi çizgi eğrilmiş bir tepeden bozkırı dinliyorum. Yazgım, bir rüzgarla son bulmak, bir rüzgarla yerle yeksan olmak. Sen hala yalan dokuyorsun gülerek nakış nakış. Kırk yamalı yorgansın işte, kırk umuttan arta kalan. Zaman, bütün ömürlerden daha kalleşsin sen. Bir yağmurda çözülür bütün ilmeklerin, alacalanır bir yağmurda bütün renklerin. Hayata dair her şey yalan, sen kendin bile yalansın zaman... Sen her zaman haklıydın. İnce eleyip sık dokumadan, her cümleyi sözcük sözcük eşelemeden anlaşabilirdik. Zamanı geldiğinde susabilseydim, kendime “idare et işte ne çıkar” diyebilseydim. Sabır ekmek istemez, su istemez... Biraz sabırlı olabilseydim korukları helva yapacaktı iklimi de sonbahar. Kim öğretti bu kadar cümleyi, kimden öğrendik bu alışılmış bilgiç tavırları bilmiyorum. “O zaman ama ben kendim

Aşık Olmak, Aşkı Yaşamak...

“Seninle; masmavi, pırıl pırıl gökyüzü gibi berrak, Delicesine, coşkun akan bir nehir gibi olan dünyam,Sensiz; yağmura hasret, verimsiz, çorak topraklar gibi...” Aşık olmak, sevmek, ilginç bir duygu... Seversin birini, aşık olursun ve her şeyin değişir... Hayata bakış açın, davranışların, isteklerin, beklentilerin, hayallerin... O senin her şeyindir artık. Yaşamın tamamen sevdiğin kişiye göre şekillenir... Onunla üzülür, onunla ağlar, onunla eğlenir, onunla gülersin... Başlangıçta kısa anlardaki beraberliklerle yetinebilirken süre geçtikçe bu anlar yetmez olur daha fazlasını istemeye başlarsın... Onsuz zaman geçmek bilmez, özlem yoğunlaşır, dayanılmaz olur, bazen acı vermeye başlar... Rüya gibi yaşadığın güzel anların biteceğinden, büyünün bozulacağından korkarsın. Düşündükçe ürperir için, üşürsün, titrersin o anlarda... Özlemine dayanamayıp gitmek istersin, ama gidemezsin... Haykırmak istersin sevdiğini, haykıramazsın... Elin uzanır telefona, arayamazsın. Çünkü... .

Gidişimin bir derinliği olmalı

Yağmur damlalarındaki hüznü özlediyse yürek, yağmur yağan yerlere mi gitmek lazım acaba..? Evet, gitmekten bahsediyorum..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde can alıcı, ilginç, matrah ve gönül fetheden bir şeyler olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde deniz huzur, toprak hasret, şarkılar keyif kokuyor olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde sevda baştan çıkarıcı olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, bunda bir iş olmalı..Balonlar bile sabırsızlanıyor, sıyrılıyor ve kayıyorlar parmaklardan, gökyüzüne kavuşacağı için çıldırıyor. Balonlar bile bir yerlere gidiyorlar..bunda inceden bir ayar olmalı..Şarkılar gidenleri çağırıyor, şiirler gidene özlem yüklü, romanlarda hasret var, içilen her kadehte gidene falsolu bir sitem var..Bu gidenler büyük insanlar olmalı, herkes onları çağırdığına göre..Bu gidenler çok değerli olmalı, herkes onları özlediğine göre..Birisini görüyorsun, gel otur, diyorsun, gitmem lazım, diyor..Nereye? Sen de m

Aranızda Günahsız Olan, Ona İlk Taşı Atsın!

Kurtarıcılar çekip gitmeli hayatımızdan bıktım kendimi yaralı bir serçe gibi sırtımda taşımaktan.. Tam da bu noktada “canınız cehenneme” ! diye bağırmak geliyor içimden.. Herkese değil her keseye uygun olmalı cümlelerim, büyük düşünüp küçük harflerle yazıyorum sadece… Bunu görmeli eleştiriyi çatal dillerinde hayasızlığa dönüştüren yeni yetme,üçüncü hamur kağıt müsvedde şairler! Sert sessiz harflerle donatılmış bir yalnızlıkla elimde hiç kullanılmamış kelimeler vardı. “Habil'den bu yana kan kaybeden kimliğimizin kenarlarına düşülmüş notları toparlayıp yazıyorum duruşumuzun şeceresini saman kağıtlara.” Sert sessiz harflerle susuyorum bu kez... Şimdi bakın sayın baylar bardağın yarısı dolu yarısı rüya... Anlatıcı olarak sözü en ince yerinde yakalamak benim görevim,kayıp kelimeler, eksik dizeler hep bir telaşla geliyor dilime... Şu an kendini nisan sayan bir hazirandayım... hayatımdaki yitiklikleri sıralıyorum başucuma ,önce benliğimden aşırılan umutları koyuyorum ilk sıraya, daha çok

Senden özür dilemek...

Nereden geldi aklıma şimdi ama bilmiyorum dersem yalan olur, bu satırlarda belki bir ima veya bir hatırlatma olduğunu düşünenlerde olacaktır. Tatlı bir rüzgâr esintisi diyelim… Kimine göre basit bir şeydir özür dilemek yetersizdir, bir şey ifade etmez, kimine göre güçsüzlüktür, bazen ezikliktir, sürekli söylenince anlam yitiren kısa ve öz bir cümle,kimine göre bu iki kelimenin derininde çok daha fazlası vardır,kimine göre ise - ki çoğunlukla - özür dilemek “büyüklük ve aslında cesaret ister” İnsan gerçekten hatalı davrandığını düşündüğünde bu büyüklüğü gösterip özür dileyebilmesini bilmelidir ama zaman zaman bu büyüklüğü göstermesini engelleyen gurur, inat, farkında olamamak, umursamamak vb. davranışlarda vardır. Yapması gerçekten cesaret ister çoğu zaman. İçtenlikle yapılması gereken, hatanızı anladığınızı ifade eden bu iki kelime karşıdaki insana değer verildiğinin ve yapılan bir hatadan dolayı pişmanlığın en güzel göstergesi değil midir? Bazen ise bir yanlış anlaşılmadan dolayı benz

SON

-Her şeyi gördüğünü sanıyorsun. O kadar derin mi gözlerin? -İşte sen bunu bilemeyeceksin. Çünkü hiç bakmadın. Seni gömeceğim birazdan. Hiç olmamışsın gibi olacak hem de azıcık sonra. Bir eksik umurunda mı sanıyorsun hayatın. Gömüleceksin az sonra, bu dünya yutacak seni de ve bir eksik bir zaman sonra hiç hatırlanmayacak. Sana söylemiştim. Halbuki kalmalıydın. Doğmamış çocukların kanatlarının kırıldığı yerdeyiz, yakışmıyor değiştirmeden gitmek. Hiçbir ölüm onurlu değil, her gidiş kahpece. Halbuki söylemiştim üşüyorsun sadece hepimiz gibi, fark edince geçecek. Bir şarkı gibi yürüyünce yollarda, bir ıslık gibi ince düşününce ve kapatmadan gözlerini durunca keskin rüzgarlarda, bitecek… Düşü/yordum. Hatta hayra yordum. Hata mı bilmiyorum ama bir yerlerde mesela bir uçurumun kenarında öylece dururken saçlarını uçuşturdum rüzgara, sonra emanet ettim gün doğumuna içten bir gülümsemeni, bir de gökyüzü var mesela ama sana söylememiştim belki de hepsi tek bir gün içindir, sadece o gün içindir ömü